Necip
Fazıl Kısakürek bir
eserinde özetle diyor ki:
Dalalet kumkuması Hamidullah (İslâm Peygamberi) isimli kitabında:
1- Azılı İslam düşmanı müsteşrik Dr. Duzi ağzıyla konuşan,
2- Resulullah’a, Hristiyanlardan din bilgisi almış olmayı yakıştıran
(s. 21),
3- (Sütkardeşi Şeyma’nın omuzunu, hayat boyu iz kalacak şekilde
ısırdı) diye yazabilen (s. 40),
4- (Nübüvvetten önce, Peygamber puta koyun kurban etti) diyebilen (s.
47),
5- Vahyi, (Onların ifadesine göre) diyerek şüpheli gösteren (s. 66),
6- Buda’yı Peygamber sayan (s. 69),
7- Şakk-ül-kamer mucizesini bıyık altından alaya alan (s. 82),
8- Miracı, ruhî bir hâl sayan, Mirac’ı Allah'a mekân tayin etmiş olmak
gibi gösteren (s. 92),
9- İslam’dan önce Kudüs’te mescid bulunmadığını iddia edip, Mescid-i
Aksa’yı dolayısıyla Kur'anı bile yalanlamaya kadar giden (s.93),
10- Eserini, Fransızlardan gördüğü misafirperverliğe mukabele için
yani kiliseyi memnun edebilmek için yazdığını itiraf eden... (Önsöz)
Evet, bütün bunları eyleyen, dinden, imandan yoksun bir bedbahtın, âlim ve
mütefekkir diye piyasaya sürülmesinden büyük felaket düşünülemez. Din
simsarları böyle kitapları basa dursun...(Türkiye’nin Manzarası)
Sadreddin hocanın tenkidi
Sadreddin Yüksel Hoca da, (Hamidullah’ın İki Eseri Üzerine Bir
Araştırma) isimli kitabında özetle diyor ki:
1- Hamidullah, İslâm Peygamberi isimli kitabında, (Hz. Muhammed’in
yegâne arzusu eski peygamberlerin tebliğlerini tekrar canlandırmaktır. O,
kendisinden sonra bir peygamber daha gönderilmesine lüzum kalmaksızın, ilahi
tebliğin hiç değişmeden baki kalacağına dair samimi kanaatinde yanılmamıştır)
diyor. (s. 14)
Peygamberimiz için (Samimi kanaatinde yanılmamış) demek, [affedilmez]
çok büyük bir hatadır. Çünkü Resulullah’ın peygamberlerin sonuncusu olduğuna
dair âyet-i kerime vardır. Eğer Hamidullah’ın iddia ettiği gibi, bu
Peygamberimizin samimi kanaati olsaydı, Ahzab sûresinin 40. âyeti Allah’ın
kelamı değil, Hazret-i Muhammed’in sözü olurdu. Zaten Hamidullah’a göre,
Kur'an, ilhama dayalı Hazret-i Muhammed’in sözüdür, Hamidullah, (Resulullah
Muhammed) isimli eserinde (Kur'an Allah'ın sözünü temsil eder, onun
yerine geçer) diyor. (s. 2) [Kur'an-ı kerimin Allah kelamı olmadığını
söylemek küfürdür.]
2- (İslâm’ın zuhurunda çok sayıda din vardı. Yeni bir dine ihtiyaç var
mıydı? İslâm’ın muvaffakiyeti hangi şartlara bağlıydı? Buna, Filip Hitti’nin,
çok veciz ve faydalı cevabı şöyledir:
İslâmiyet, Sami kavimlere ait dinlerin mantıki mükemmelleşmesidir. Yani
(İslâm semavî bir din değil, diğer dinlerin bir tekâmülüdür) diyor.
Hamidullah, müsteşrikin sözünü faydalı görmekle, onun suç ortağı [yani onun
gibi kâfir] olmuştur.
3- (Hazret-i Muhammed, Suriye Hristiyanlarının akideleri hakkında
bilgi edindi) diyor. (s. 21)
Burada da vahyi silmek için aynı gayret gösteriliyor. Kur'an-ı kerimde,
Hristiyanların akidelerini bildiren âyetler yok mu da, Hristiyanlardan
öğrenmek mecburiyeti hâsıl olsun?
4- Hamidullah, (İslamiyet’in tesisinde bazen mucizelere götüren
tesadüfî şartlardan ayrı, bizim bilmediğimiz bir şey vardır) diyen
Napolyon’u haklı gösteriyor. (s. 26)
Napolyon’un, İslam’ın zaferlerini tesadüfe bağlaması normaldir. Fakat
Fransızların İslâm profesörü dediği, [Mezhepsizlerin İslam âlimi olarak
gösterdiği] bir kimsenin böyle söylemesi normal midir?
5- Hamidullah, (Bütün bu seyahatler, Hazret-i Muhammed’in gezdiği
yerlerin ticari, idari gelenek ve kanunlarını öğrenmesine yol açtı. Olgunluk
yaşında, kırkında bu tecrübeli adam, kavmini ıslaha teşebbüs etti)
diyor. (s. 34)
Hamidullah, tam bir misyoner edasıyla, (Tecrübeli adam) tabirini
kullanıp, Hazret-i Muhammed’in, seyahatler neticesinde bilgi edinmesinden
sonra ıslahata kalkıştığını yazıyor. Bu, bir peygamberin vasfı değil, olsa
olsa bir ıslahatçının vasfı olabilir. [Hâlbuki Resulullah, vahiyle
öğreniyordu. Ankebut sûresinin 48. âyetinde mealen, (Sen bu Kur'an
gelmeden önce bir kitap okumadın; okumuş olsaydın başkalarından öğrendin
diyebilirlerdi) buyuruldu.]
6- (Tarihçilere göre, Hz. Muhammed, bir seyahatinde Mirac şehri
Kudüs’ü gördü) diyor. (s. 53)
Hâlbuki Mirac bahsinde, Kudüs’ün Mirac şehri olmadığını, Peygamberin Kudüs’e
gitmediğini yazıyor. Böylece tenakuza düşüyor ve (Şayet Hz. Muhammed,
sorulduğu zaman, Mescid-i Aksa hakkında bir şey söyleyebilmişse 25
yaşındayken oraları gördüğü için söyledi) demek istiyor. (s. 92)
7- (Hz. Muhammed, Eliyadi’nin tek ilah hakkındaki nutkunu asla
unutmaz, bazen de Lebid ve Ümeyye’nin aynı konudaki mısralarına müracaat
ederdi) diyor. (s. 64)
Sanki Hazret-i Peygamber, tevhid akidesine ait bütün ilhamını Eliyadi, Lebid
ve Ümeyye’den almış ve sanki tevhid inancı Peygamberimizde bunlar sayesinde
uyanmış.
8- Hamidullah, Mirac’ın bedenle olduğunu inkâr etmek için, Mescid-i
Aksa’yı inkâr edip (Kur'anın inzal edildiği devirde Kudüs’te mescid yoktu)
diyor. (s. 94)
Hâlbuki Buhari’deki hadis-i şerifte, yeryüzünde ilk kurulan mabedin
Mescid-i Haram, ikincisinin ise Mescid-i Aksa olduğu bildiriliyor. Yine
Buhari’deki hadis-i şerifte, üç mescid için uzaktan ziyarete gelinebileceği,
bunlardan birinin de Mescid-i Aksa olduğu bildiriliyor. Mescid-i Aksa,
gökteki Beyt-ül Mamur değildir. Çünkü ziyaret için deveye binip de göklere
çıkılmaz.
9- Hazret-i Musa ile ilgili Kehf suresindeki hadise için, (Din
kitapları temsiller getirir. Bunların tarihi hadiseler olması zaruri
değildir) diyor. (s. 377)
Kâfirler, (Bu Kur'an, eskilerin masallarından ibaret) demişlerdi. Eğer
Kur'an-ı kerimdeki kıssalar, gerçek tarihi hadiseler olmazsa, masal ve
asılsız hikâyelerden ibaret kalır. Muarızların iddiaları doğruluk kazanır. Bu
ise, Kur'an-ı kerime yapılan en büyük hakarettir. O hâlde, Kur'anda anlatılan
hadiselerin tarihi hadiseler olması zaruridir.[(Zaruri değildi) diyerek
bunların uydurma olduğunu, hâşâ Allah'ın yalan söylediğini vurgulamaya
çalışıyor.]
10- (Hazret-i Peygamberle Yahudiler arasında çıkan anlaşmazlıkta
hangi tarafın zâlim olduğunu anlamak zor) diyor. (s. 389)
Müsteşrik gibi konuşuyor, Peygamber tarafı da zâlim olabilir demek istiyor.
Böyle ifadeler tüyler ürperticidir. Zulüm büyük günahtır. Peygamberler
masumdur, ismet sıfatları vardır. Peygamber hâşâ zâlim olur, âdil olmazsa,
başka kim âdil olur ki?
Mucizeyi inkâr ediyor
Sadreddin hoca, Hamidullah’ın, (Resulullah Muhammed) adlı kitabı
için diyor ki:
1- Hamidullah, bu kitabında Peygamber efendimizin nübüvvetten önceki,
irhasat denilen, bin senedir yanan Mecusilerin ateşlerinin sönmesi, Kisra’nın
sarayının yıkılması gibi harikaların Peygamberimizin doğumuyla ilgisini
kesmeye çalışıyor. (Müstakbel kahramanın dünyaya gelmesiyle bir alakası
olup olmadığı bir tarafa…) diyor. (s. 24)
2- Peygamber efendimizin, ilk vahyini anlatırken, yine
samimiyetsizliğinin bariz örneğini veriyor. Vahyi rüya olarak gösteriyor. (s.
49)
Cebrail aleyhisselamın ilk gelişi uykuda, sonrakiler uyanıkken oldu. Vahiy
hep uyanıkken oldu.
3- (Allah ses ve lisandan ötedir. Kur'anın Arapça lafızları,
Allah’ın sözünün yerine geçer) diyor. Hâlbuki Kur'anın lafzı da, nazmı da
Allah’ındır. İşte âyet-i kerimeler:
(Tâ ki Allah’ın kelamını, dinlesin, işitsin.) [Tevbe 6],
(Biz onu Arapça bir Kur'an olarak indirdik.) [Yusuf 2]
Allahü teâlâ, (Ben Kur'anı Arapça olarak indirdim) buyuruyor.
Hamidullah ise, mâna Allah’tan, lafızlar ise Peygambere ait diyor. Onun tarif
ettiği kudsî hadistir. O zaman kudsî hadis ile Kur'anın bir farkı kalmaz.
4- Mucizelerin, tabiat kanunlarına göre vuku bulduğunu söylüyor. Mesela
(Peygamberden Ay’ın ikiye ayrılması istendiği sırada, ayın
içyapısında bir patlama meydana geliyor, sonra kendisindeki mevcut çekim
kuvvetiyle tekrar birleşiyor) diyor. Böylece mucizeyi mucize olmaktan
çıkartıyor. (s. 228)
Hamidullah, İsmailî mezhebinde, koyu Ehl-i sünnet düşmanı olarak yetişti.
İslamiyet’i sinsice bozmaya, Ehl-i sünnet âlimlerini lekelemeye
çalışmaktadır. Sebe sûresinin 28. âyetinde mealen (Seni bütün insanlara
peygamber gönderdim) buyurulurken, yalnız Müslümanların peygamberi olduğunu
anlatan (İslâm peygamberi) isimli kitabında, (Hazret-i Muhammed, çocuk
iken, sütkardeşinin omuzunu hayat boyu iz kalacak şekilde ısırdı) diyerek Onu
diğer çocuklar gibi zannediyor. (s. 40)
Hâlbuki O, sütkardeşini hiç incitmediği gibi, onun haklarına hattâ sütüne
bile saygı gösterir, onun emdiği memeden hiç emmezdi. Halime Hatun diyor ki:
“O emerken kendi oğlum emmez, Ona saygı gösterirdi. Bu da sütkardeşlerinin
Ondan hiç incinmediklerini, Onu hep sevip saydıklarını bildirmektedir. O
emerken, güzel yüzüne bakmaya dayanamazdım. Konuşmaya başlayınca, ilk olarak
Kelime-i tevhid söyledi. Her şeyi tutarken Bismillahi derdi.
Çocukların oyunlarına karışmaz, (Biz oyun oynamak için yaratılmadık) derdi.
Hiç ağlamaz, kimseyi incitmezdi.”
Allah’tan başka dayanak
Hamidullah, (Öğlenin yakıcı sıcağından korunmak için Abdullah bin
Cüda’nın duvarının gölgesine sığınırdı) diyor. (s. 48)
Resulullah'ın mübarek başı üstünde bulut bulunduğu, Onunla birlikte gittiği,
Ona gölge yaptığı, nübüvvete kadar böylece güneşten muhafaza olunduğu muteber
eserlerde yazılıdır. Gölgeye sığınırdı demek, bu mucizeye inanmamak olur.
Resulullah, burada gölgelenmek için değil, gölgelenenleri irşad etmek için
oturmuştur.
Ay’ın ikiye ayrılmasının [Şakk-ul kamer mucizesinin] âyet-i kerime ve
hadis-i şeriflerle bildirildiğini yazmıyor, tarihçilerin haber verdiğini
yazıyor. Böylece bir mucizeyi daha hafife alıyor. (s. 82)
Bütün ümitlerini kaybedip ölümle pençeleşen hasta için, artık bunun işi,
(Allah’a kaldı) veya (Allah’tan başka dayanağı kalmadı) denir. Hamidullah da,
(Önce zevcesi, sonra amcası vefat etti. Müminlerin büyük kısmı
Habeşistan’da idi. Artık Allah'tan başka dayanağı kalmamıştı) diyor.
Resulullah efendimiz, her zaman ve her işinde, yalnız Allahü teâlâya güvenir.
Ancak, O emrettiği için sebeplere yapışır. Sebeplere dayanmaz. Sebeplerin
yapıcı değil, yardımcı olduklarına inanır. Dinimizde, kitap ehli hariç, bütün
kâfirlerin, putperestlerin, dinsizlerin kestiği hayvan yenmez. Sebebi de,
dinsiz oldukları için. Fakat Hamidullah, (Müslüman, Mecusilerin kestiği
hayvanı yemez. Sebebi de Mecusiler, hayvanı keserken sağlık kaidelerine çok
az yer veriyordu) diyor. (s. 277)
Sağlığa riayet etseler, kestikleri yenir mi? Hamidullah’a göre yenir.
Dinsizle evlenilmez. Fakat Hamidullah, bunda da sebep olarak dinsizliği
değil, hayvan kesmedeki gibi başka sebepler bildiriyor. (s. 277)
Hamidullah, A. Ü. İslâmî İlimler Fakültesinde Mirac’la ilgili seminer verir.
Seminerde Prof. Dr. Zeki Çıkman da bulunur. Hamidullah ile 50 dakika
konuşur. Zeki Çıkman’ın akli ve nakli delilleri karşısında, şahitlerin
huzurunda, Hamidullah “Bu benim şahsi düşüncem” demek mecburiyetinde
kalır. Zeki beyin, Mirac ve Hamidullah isimli kitabında yapılan
konuşmalar ve cevaplar vardır.
Din tahripçisi
Merhum Ahmed Davudoğlu Hoca da, bu kitaba yazdığı takrizde
Hamidullah’ın paslı silsilenin [din tahripçilerinin] son halkalarından biri
olduğu, onun Peygamberimiz hakkında yazdığı kitaplarında Kur'an-ı kerimin
Hazret-i Cebrail vasıtasıyla indirildiğine yani vahiy mahsulü olduğuna dair bir
işaret bulunmadığını bildirmektedir. Mısır’da çok reformcu gördüğünü, bu
bakımdan Hamidullah’a şaşmadığını, fakat onu bir din yetkilisi gibi kabul
ederek fesat tohumu ekmesine müsaade edenlere çok şaştığını bildirmektedir.
Bir tenkit mektubu (Zırva tevil götürmez)
Mösyö Hamidullah’la ilgili yazılarımızdan dolayı gelen bir tenkit
mektubunda şöyle deniyor:
1- Miracı inkâr etmekle ne olur? O, İslam’ı kabul ediyor ya. Namaz
kılan bir Müslümana Miracı veya Şakkul-kamer mucizesini inkâr etti diye kâfir
denir mi? Kâfir diyenin kendisi kâfir olmaz mı?
CEVAP
Mirac’ı inkâr edenin kâfir olacağı Ruh-ül-beyan ve Bahr-ür-raık
kitaplarında yazılıdır. Bir mucizeyi veya dinimizin bir hükmünü inkâr edenin
kâfir olacağı bütün din kitaplarında bildiriliyor. Böyle bir kimse, namaz
kılsa da kâfirdir, oruç tutsa da kâfirdir. Evet, bir Müslümana kâfir diyen
kâfir olur. Bir kâfire Müslüman diyen de kâfir olur. Hele Mirac’ı inkâr eden,
İslamiyet’in semavi bir din olmadığını söyleyen bir kâfir için büyük İslâm
âlimi diyen, Allah rahmet etsin diyen, mümin ise kâfir olur.
2- Şakkul-kamer mucizesi hakkında âyet yoktur. Âyet olmayınca inkâr
etmek küfür olamaz.
CEVAP
Bu mucize, Kamer sûresinin ilk âyetlerinde bildiriliyor. Âyeti ancak
kâfir inkâr eder.
3- Hazret-i Âişe de, Mirac rüyada oldu diyor. Buna ne diyeceksiniz?
CEVAP
Bedenle gidilen Mirac’dan başka rüyada görülen miraclar da olmuştur.
Hazret-i Âişe validemizin bildirdiği bu miraclardır. Çünkü meşhur Mirac
olayında henüz Âişe validemizle evlenmemişti bile. Âişe validemiz Mirac olayında
çocuktu.
4- Onun kitaplarındaki görüşleri, kendine ait değildir. Çeşitli
yazarlardan nakildir. Kendine ait olmayan görüşlerden dolayı o nasıl
suçlanır?
CEVAP
Madem nakletmek suç değilse, naklettiğimiz yazılardan dolayı, bizi niçin
suçluyorsunuz? Bizimki de nakil. O naklederken kâfirlerin görüşlerini kabul
ediyor. Biz de kabul etmiyoruz.
5- Onu tenkit edenlerden Prof. Zeki Çıkman, tıp doktorudur. Doktor
dinden ne anlar?
CEVAP
Din, kimsenin inhisarında değildir. İsteyen herkes, dini öğrenebilir.
İmam-ı a’zam hazretleri de tüccardı. Doktor olan dini öğrenemez mi? Zeki
Çıkman tıp profesörü de, kendi ülkesinde vatandaşlıktan kovulan Hamidullah,
ne profesörüdür? Devletler hukuku profesörüdür. Ama biz onu hukukçu olduğu
için değil, Ehl-i sünnet düşmanı azılı bir mezhepsiz olduğu için tenkit
ediyoruz.
6- Sadreddin hocanın oğlu, 19’culuk dinine girdi, Reşat Halife isimli
birini peygamber kabul etti. Onun görüşleri doğru olsaydı, oğluna etki
ederdi.
CEVAP
Oğlundan dolayı baba tenkit edilmez. Hazret-i Âdem’in bir oğlu ile
Hazret-i Nuh’un bir oğlu kâfir olmuştu. Çocuklarından dolayı peygamber olan
babalarına söz söylenir mi?
7- Davudoğlu hocanın ona “Paslı silsile veya reformcu” demesinin önemi
yoktur. Çünkü o, başka ilim adamlarını da, mesela Efgani’yi ve Abduh’u da
tenkit etmiştir.
CEVAP
Efgani ve Abduh vesikalı masondur. Vesikasını göstermek suç mu oluyor?
8- Birçok kimsenin Hamidullah’ı övmesine ne diyeceksiniz?
CEVAP
Atalarımızın (Biracının şahidi şarapçı olur) sözünü hatırlatırız.
Kötülerin çok olması, onların haklı olduklarını göstermez. İşte bir âyet
meali:
(İnsanların çoğuna uyarsan, seni Allah yolundan saptırırlar.) [Enam
116]
Hele kötüler din görevlisi olursa daha vahimdir. Çünkü hadis-i şerif mealleri
şöyledir:
(Ümmetim, kötü din adamlarından çok zarar görür.) [Hâkim]
(Bir zaman gelir ki, din adamları fitne unsuru olur, camiler ve hafızlar
çoğalır, ama hakiki âlim hiç bulunmaz.) [Ebu Nuaym]
|
Yorumlar