Büyük Ehli Sünnet Alimi Ahmed Davutoğlu Hocaefendi


Ahmed Davudoğlu (1912-1983): Son devrin değerli âlimlerinden Ahmed Davudoğlu 1912 yılında Bulgaristan’ın Deliorman bölgesindeki Şumnu vilayetine bağlı Kalaycıköy’de doğmuş, 25 Temmuz 1936 tarihinde Şumnu’daki Medresetü’n-Nüvvâb’ın yüksek kısmından mezun olmuştur.
Aynı yıl iki arkadaşı ile birlikte Bulgaristan başmüftülüğü tarafından ihtisas için Mısır’a gönderilen Davudoğlu, Câmiatü’l–Ezher Külliyyetü’ş-Şerîa’yı bitirerek 1942 yılında ülkesine dönmüştür. Önce Medresetü’n-Nüvvâb’ın lise ve yüksek kısımlarına öğretim üyesi, iki yıl sonra da aynı okula müdür tayin edilmiştir (1944). Bu görevi sırasında Şumnu komünist idaresinin baskılarına karşı mücadele verdi.
1945’te Türkiye lehine faliyette bulunacak bir casusluk örgütü kurduğu iddiasıyla tutuklanarak Sofya’daki askerî mahkemeye sevk edildi; ağır işkencelere maruz kaldı ve bir ay kadar hapsedildi.
Daha sonra Rositsa Kasabası yakınlarındaki toplama kampına gönderilerek baraj inşaatında çalıştırıldı. 17 Kasım 1945’te hastalığı sebebiyle serbest bırakılıp eski görevine iade edilen Davudoğlu, kısa bir süre sonra istifasını vererek öğretmenliğe döndü. Bu sıralarda bir yağmur duasındaki vaazından dolayı, Şumnu milis kumandanı tarafından ömür boyu hapisle tehdit edilince Türkiye’ye kaçmak istedi, ancak başaramadı. Pasaport temin ederek 31 Aralık 1949’da hanımı ve iki kızı ile Türkiyeye göç etti.
Önce Adapazarı’na yerleşti. Sonra İstanbul’da Yedikule Küçükefendi Camii’nde imamlığa başladı. Sekiz ay Ankara’da vaizlik yaptı. Bursa’da Orhangazi müftülüğüne, İstanbul’da Fatih Kütüphanesi memurluğuna (29 Haziran 1953) ve Süleymaniye’ye nakli üzerine Süleymaniye Kütüphanesi memurluğuna tayin edildi (1956). İstanbul İmam Hatip Okulu’nda ders verdi. 16 Kasım 1956’da öğretime başlayan İstanbul Yüksek İslam Enstitüsü’nün öğretim kadrosu içinde yer aldı; 5 Şubat 1960’ta müdür muavini vekili, 7 Ağustos 1962’de müdür vekili, 13 Mart 1963’te de müdür oldu. 25 Aralık 1964 tarihine kadar sürdürdüğü bu son görevinin ardından aynı kurumda Arap dili ve edebiyatı derslerini okuttu.
Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından 1966 yılında Konya’da düzenlenen müftüler seminerinde laikliğe aykırı beyan ve telkinlerde bulunduğu gerekçesiyle Konya İkinci Ağır Ceza Mahkemesi tarafından 22 Mart 1968 tarihinde bir yıl ağır hapis, Kırşehir’de dört ay zorunlu ikamet ve memuriyetten ihraç cezalarına çarptırıldı. 15 Mart 1971’de memuriyetle ilişkisi kesildi. Cezasını tamamladıktan sonra ilmî çalışmalarını evinde sürdüren Davudoğlu 7 Nisan 1983 tarihinde vefat etti ve Eyüp Kabristanına defnedildi.
Eserleri: 1. Selâmet Yolları (I-IV, İstanbul 1965-1967). İbn Hacer el-Askalânî’nin ahkâm hadislerine dair Bülûgu’l-Merâm adlı eserinin tercüme ve şerhi olup, eser büyük ölçüde Emîr es-San’ânî’nin Sübülü’s-Selâm adlı şerhine dayandığı, onun bir tercümesi mahiyetinde olduğu için, bu şekilde adlandırılmıştır. Tenkitli bir şerhtir. 2. Sahîh-i Müslim Tercümesi ve Şerhi (I-XII, İstanbul 1973-1980). Müslim b. Haccâc’ın el-Câmi’u’s-Sahîh adlı meşhur hadis kitabının tercüme ve şerhidir. 3. Kur’ân–ı Kerim ve İzahlı Meâli (İstanbul 1988). 4. Tibyân Tefsiri (I-IV, İstanbul 1980-1981). Ayıntâbî Mehmet Efendiye ait Tefsîr-i Tibyân adlı Türkçe tefsirinin Süleyman Fâhir Bey tarafından sadeleştirilen nüshasının yeniden gözden geçirilmiş şeklidir. 5. Reddü’l-Muhtâr ale’d–Durri’l–Muhtâr (I-XIII, İstanbul 1982-1988). İbn Âbidîn’in fıkha dair meşhur eseri Reddü’l-Muhtâr’ın tercümesidir. Davudoğlu bu eserin ilk on cildini hazırlamış, sağlığı elvermediği için sonraki ciltleri Mehmet Savaş ve Mazhar Taşkesenlioğlu tarafından tercüme edilmiştir. 6. Mülteka Tercümesi (I-II, İstanbul 1980-1983).
7. Dini Tamir Davasında Din Taripçiliği  (Hayrettin Karaman ve diğer Bid’at ehli hakkında yazmıs olduğu kitapdır.)
(İstanbul 1974, 1978, 1980). 8. Ölüm Daha Güzeldi (İstanbul 1970, 1979). Davudoğlu, Mehmed Zihni Efendinin Ni’met-i İslâm adlı eserini de sadeleştirmiş, ancak bu eser henüz basılmamıştır.
___________________________________

Vasıyeti:
Herşey’den evvel imanınızı korumaya çalışınız! Allah’a iman, bize bahşedilen nimetlerin en büyüğüdür. O öyle baha biçilmez bir pırlantadır ki; kazanılması kolay, fakat muhafazası son derece müşkildir. Çünkü ins ve cin şeytanlarından onun pek çok düşmanları vardır. Bunlar gece gündüz onu sizden çalmak, sizi ondan ebediyen mahrum etmek isterler. Bu sebepledir ki merhum üstadım Adıyamanlı Mustafa Hayri Efendi hazretleri ömrü boyunca iman-ı kamil ile çene kapamayı niyaz etmiş; talebesine ve dostlarına bu hususta vasiyetlerde bulunmuş; dualarını rica etmiştir. Allah rahmetini gani eylesin. Sair esatize-i kiramımızın, aba ve ecdadımızın ümmehat ve ceddadımızın dahi ruhlarını şad, makamlarını cennat-ı aliyat kılsın..
…Şunu hiç bir zaman unutmayın! Peygamber Efendimiz Hazretleri’nin bundan 14 asır evvel haber verdiği kıyamet alametlerinin küçükleri bugün tamamen zuhur etmiştir. Bundan sonra, sıra büyüklerindedir. Bugün vicdan sarsıntısı, iman buhranı o dereceye varmıştır ki, müslüman aileleri içinde dinle alakası olmadığını açık açık ilan edebilen fertlere ve onların bu küstahlığını hazmederek; gençliklerine, çocukluklarına bağışlayabilen ana-babalara her yerde rastlamak mümkündür.
…La Havle vela Kuvvete illa billah! Bu azim cinayetler karşısında insanın kanı donacak gibi oluyor. Müslüman bir ana-baba, evladının küfrüne nasıl razı olur Yarabbi!
…O anneler o babalar ki, çocuklarımız elemsiz kedersiz büyüsünler, yetişsinler diye; gece uykularını terk etmiş, hayatlarını feda kılmışlardır.
…Şimdi ergenlik çağına yetişen çocukları onların gözleri önünde Allah’ı inkar ediyorlar da akıllarınca evlat sevgisi saikasıyla bunu hoş görüyor; gençliklerine bağışlıyorlar. Allah aşkına düşünsünler! Bu yaptıkları sevgi midir, yoksa düşmanlıkların en büyüğü müdür? Dünya’dan imansız giden bu çocukların ahırette yerleri ne olacaktır? Cennet mi cehennem mi? Bunu düşündükleri gün, şüphesiz cevabını bulacak ve evet cehennemdir diyeceklerdir. Öyle ise, neden çocuklarını kurtarmaya çalışmıyorlar, neden ağızlarını bıçak açmıyor? Bunun sebebi, bizzat kendilerinin iman zaafı illetine mübtela olmalarıdır. Gayri müslim memleketlere yaptığımız ihracat meyanında, tonlarca Türk kızının bulunması yine bu sebeptendir. Müslüman anne babalar! Unutmayın, kendinizden mesul olduğunuz gibi evlatlarınızdan da mes’ulsünüz! Ahiret’te müslüman olarak göçmek istiyorsanız, çocuklarınızı da, müslüman yetiştirininiz! Ahirete imansız gidenlerin yeri ebedi cehennem azabıdır. Cehennem azabının dünyadaki basit misali ateştir. Hangi anne baba, yavrusunun ateşte yanmasına tahammül edebilir? Bu mümkün olmadığına göre, şiddet derecesini hayal etmekten bile aciz kaldığımız cehennem ateşinde ebedi yanmalarına nasıl razı oluyorsunuz? Aklı selim sahibi bir insan değil kendisinin veya evladının; düşmanının bile ateşte yanmasına razı olamaz. İşte İslam’da cihad ve bu hikmete mebni meşru kılınmıştır. Küffar, bize dinimizden dolayı düşmandırlar. Halbuki Dinimiz, onlara karşı cihadı emretmekle onlar hakkında en büyük iyiliği emretmiştir. Çünkü cihad, onları da müslüman yaparak ebedi cehennem azabından, kurtulmalarını sağlamak için farz kılınmıştır. Ama küffarın Akıl almaz hamakatları, bu inceliği anlamaya mani’dir.
…Hülasa: ilk vazifemiz imanımızı ve çoluk çocuğumuzun imanlarını temin ve muhafaza olmalıdır. Ondan sonra onun icaplarını birer birer yerine getirmeğe gayret ediniz. Müslüman, kulluk edeceğine Allah’ına söz veren insandır, bu sözü verip de ona kulluk etmeyen yalan söylemiş, hilebazlık etmiş olur ki, karşılığında cezayı hakeder. Çocuklarınıza dinlerini mutlaka öğretin! İbadetlerini yerli yerince bilerek tatbik etsinler! Onları İslam adab ve terbiyesi üzerine yetiştirin! Bu vazifeleriniz, ta çocuk dünyaya geldiği andan başlar ve hayatınız müddetince devam eder. İlk yapacağınız iş, ona bir müslüman adı koymaktır. 5-6 yaşlarına girince namaz’a alıştırın! Kur’an okumayı asla ihmal etmeyin. Zira Kur’an müslümanın herşeyidir. Yediğimiz ve yedirdiğimiz lokmaların haram mı helal mi olduğuna dikkat ediniz! Helale helal, haram’a haram deyin, çünkü bunun aksini iddia, maazallah küfür olur.
…Kız çocukların terbiyesine, tesettürüne hususi İtina gösterin! Kıyamete yakın ‘Giyinmiş Çıplak’ kadınlar zuhur edeceğini Peygamberimiz Efendimiz bundan 14 asır evvel haber vermiştir. Bugün bu mucize aynen zuhur etmiş ve hadis-i şerifin manası herkesçe anlaşılmıştır. Avrupa taklitçiliği çok tehlikeli bir hal almıştır. Buna dikkat edin! Bugün adette, giyimde vesair hususta küffarı taklit moda olmuştur.
…Müslüman bilinen bir çok aileler, Noel Baba, yılbaşı ve salon düğünü gibi şeylerde gayri müslimlerden aşağı kalmıyorlar. Halbuki Peygamber Efendimiz: ‘Her kim bir kavm’e benzerse, o da onlardandır!’ buyurmuşlardır.
…Tedrisat sıralarında, talebeye yaptığım tavsiyeleri burada da tekrarlıyorum. Sakın Ehl-i Sünnet ve Cemaat Yolu’ndan ayrılmasınlar! Zira bu taktirde kendilerine hakkımı helal etmem! Talebe ve diğer ihvan-ı dinime şahsi vasiyetim şudur ki: hayatımda Cenab-ı Hakk’tan benim için hüsnü hatime, mematımda da af ve mağfiret dilesinler, beni hayır duadan unutmasınlar, vefatımı duyanlar cenaze namazıma koşsunlar. Buralarda ölürsem Hz.Eba Eyyubu’l-Ensari (R.A) kabristanına defn olunmamı vasiyet ederim. Cenazemde bid’atlara yer verilmemesini isterim. Varislerim imkan bulurlar da, devrimi yaptırırlarsa memnun olırum. Bütün din kardeşlerim ahiret haklarını bana helal etsinler! Allah cümlesinden razı olsun.


Yorumlar