Gençlere Örnek Gösterilen Bir SAPIK GÖRÜŞLÜ: Ali
Şeriati !
admin 26 Ekim 2010 11 Yorum
Rasulullah Efendimizin İbn-i
Mesud Hadisinde “iyi olan anne karnında iken iyi, kötü olan anne karnında iken
kötüdür” şeklindeki hadisine karşı Anne – Baba Biz Suçluyuz kitabında “O
Peygamberin karınsal dünya görüşü” diyecek kadar sapıklaşan biridir dersek
herhalde başdan kim olduğunu anlatmış oluruz..
Aslen şiî olup şiîlerin bile
tasvip etmediği Ali Şeriatî diye biri var. Birileri, Peygamberimiz örnek olarak
yetmezmiş gibi onu örnek bir şahsiyet gibi göstererek, müslüman gençlerin
zihinlerini onun bozuk fikirleriyle doldurmak peşinde. Bu gayretkeşlerden biri
de malesef ŞİA Mustafa İslamoğlu…
Allayıp pullayarak gençlere
sundukları Ali Şeriatî’nin Peygamberimiz’e bile hakaret eden bir zındık. Bu
yazımızda, onu kendi sözleriyle daha yakından tanıtacağız. Tanınmalı ve hangi
derekelerde olduğu bilinmeli ki, onu yüceltenler de tanınmış ve bilinmiş olsun.
Şeriatî’nin MUHAMMED KİMDİR
isimli kitabına bakıyoruz. Görelim bakalım, Mustafa İslamoğlu’nun öve öve
bitiremediği bu mahlûk, İslâm büyükleri hakkında neler yazmış. Başlıyoruz.
Bismillah:
1- Peygamberimiz (Sallallâhü
Aleyhi ve Sellem)’in diliyle övülen ve ashabın en büyüğü olan Hazreti Ebûbekir,
Hazreti Ömer ve Hazreti Osman (Radıyallahü anhüm) hakkındaki iftiraları şöyle:
“Ebûbekir… ihtiyar, yumuşak, her işi basite alan birisidir. Tehlike dolu toplumsal,
siyasal mesuliyet, böyle bir ruhsal yapıyla bağdaşmaktan daha ciddi ve
önemlidir.”
“Ömer… yenilikçilik özelliği
yoktu… düşünce açısından zayıftı… itikadî ve fikrî bir mevzu sözkonusu
olduğunda çok güçsüz görülüyordu. Kendisi de devamlı düşünsel alandaki
hatalarını itiraf ediyordu.” (s: 317)
Osman… görüş açısı dünya görüşü dar ve zayıf birisidir.
Peygamberle yaptığı işbirliği sırasında kimse onun en ufak bir üstün ve
fevkalâde iş yaptığını görmemiştir. İslâm’ın öz ruhunu, derinliğini, sınıfsal yönelimini
hissedememiştir. İslâm’ı, “şiarlar” ve İslâm rehberini “şiarları yücelten”den
başka bir şey olarak niteleyemiyordu. Servet ve süse, kavmine ve kendine
düşkünlüğü, büyüklere ve altına, güç ve kan sahiplerine saygıda bulunma, onun
ruhunda o kadar güçlüdür ki, onun ahlâkî bağı, İslâm’dan daha çok cahiliyeye
yakın ve iç içedir. En büyük tehlike, tehlikeli ve güçlü Beni Ümeyye hanedanına
mensup oluşudur. Kuşkusuz O’nun böyle bir ruhsal yapı ve görüş açısıyla, bu
uyanık, layık İslâm maskesi takmış güçlü düşmanların elinde bir “sadık
uygulayıcı”dan başka bir konumu olmayacaktır. (s: 318)
2- Bir gurup ashabı Hazreti Ali (Radıyallahü anh)
aleyhinde olmakla suçlayıp sonra Hazreti Ebûbekir (Radıyallahü anh) Efendimiz’e
şöyle dil uzatıyor: “…bu grupla Ebu Bekir’in cahiliyedeki özel ilişkisi tamamen
belirgindir.” “… Ebu Bekir bu gizli grubun seçkin şahsiyetidir.” Hz.
Ebûbekir (Radıyallahü anh) güya arap köleleri serbest bırakmak için şöyle bir
tavsiyede bulunmuş: “Allah bize bir çok acem köle bağışladığı için, arabı
köle olarak kullanmak gerekmez.” Bu iftiradan sonra lafı dolandırarak, Hazreti
Ebûbekir Efendimiz’i câhiliyenin eksik terbiyesiyle suçluyor: “…bunlar gibi
düşünce ve duygusundaki birçok zaaf noktaları, İslâm’dan öğrendiği üstün
faziletlere karşılık, geçmişteki terbiye etkilerini hatırlatıyor.” (s: 321)
3- Hazreti Ali (Radıyallahü anh)’a karşı gizli bir grup
oluşturulduğunu anlattıktan sonra, bu hareket içinde olanları –ki bunlar başta
Hz. Ebûbekir (Radıyallahü anh) olmak üzere Aşere-i Mübeşşere’den olan zatlar
oluyor- bu grubun tavrını şöyle ifade ediyor: “Ali’ye karşı beslenen
kinler.”
4- Sıra geliyor
Peygamberimiz (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem)’e dil uzatmaya. Güya Peygamberimiz
Hazreti Ali (Radıyallahü anh)’ın üstünlüğünü açıklamayıp susmuş: “Muhammed’in Ali hakkındaki sükutu, onu tarihte
savunmasız bırakacaktır.” Peygamberimiz (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem)’i
suçlamaya devam ediyor: “Acaba Muhammed, ….Ali’yi kollamayacak mıdır?
…sükutuyla …o acımasız tarihin eliyle paymal etmiyecek midir?”
“…nitekim öyle de oldu. Onu
tarihte en kötü adam olarak tanıttılar.” (s: 322) Bu da tarihe iftira. Tarihte
Hz. Ali Efendimiz en kötü adam olarak mı tanıtıldı?
5- Peygamberimiz (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem) cennetlik
olduğunu müjdelediği zat hakkında kullandığı ifadeye bakın: Abdürrahman bin Avf
…mal severliği süse düşkünlük huylarını, câhiliyeden kendisiyle birlikte
taşımaktadır. “Menfaat” ile “hakikat” onun gözünde ayrılmaz bileşik ve
birbirinden ayırt edilmez bir olgudur. (s: 323) 6- Meşhur Gadir Hum
hadisesini anlatırken, tarihe iftira ediyor: “ashab Ali’ye biat etti” diyor.
(s: 323) Bu yalanı söylemekle farkında olmadan öyle bir açık veriyor ki,
demeyin gitsin. Bi kere Gadir Hum hadisesi Peygamberimiz (Sallallâhü Aleyhi ve
Sellem) zamanında olmuştur. Peygamberimiz hayattayken Hz. Ali’ye biat edilmesi
bahis mevzuu olur mu hiç! 7- Resulüllah (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem)’in
hastalığı anında sefere çıkmak üzere olan Üsâme ordusundan bahsederken şöyle
diyor: “Ebûbekir ile Ömer sıradan asker idi. Bu mesele onların ağrına gidip,
açıkça Üsame’nin komutanlığına itirazda bulundular.” (s: 324)
Bu söz bir acem yalanı olup
gerçek tamamen tersidir. Üsâme Hazretleri genç ve tecrübesiz olduğu için başka
bir kumandan tayininin daha uygun olacağını söyleyenlere Hz. Ebûbekir (Radıyallahü
anh); “Ben, Resûlüllah’ın tayin ettiği kişiyi kumandanlıktan alamam” diye cevap
vermiştir. Hatta Hz. Üsâme at üzerinde olduğu halde kendisi yaya olarak onu
Hazreti Resûlüllah’in tayin ettiği kumandan olarak uğurlamış, Üsâme
(Radıyallahü anh) bundan sıkılıp ata onun binmesini isteyince de; “Allah
yolunda birazcık da bizim ayağımız tozlansa ne olur” diye cevap vermiştir.
8- Vefatından önce herkese hakkını vermek isteyen
Peygamberimiz (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem)’in şöyle söylediğini yazıyor: “Ey
halk, kimin sırtına kırbaç vurmuşsam… kime küfür etmişsem…” (s: 329)
Hâşâ, Peygamberimiz
(Sallallâhü Aleyhi ve Sellem)’i başkalarına küfür eden biri olarak gösteriyor.
9- Hazreti Ömer’in, Ashâb-ı kiramın diğerleri gibi
Peygamberimiz (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem)’in yolunda canını feda etmekten
çekinmeyeceğini bütün müslümanlar bilir. Ama Ali Şeriatî, Peygamberimiz’in
ömrünün son saatlerinde bir şeyler yazmak istemesi üzerine, Hz. Ömer’in
Peygamberimiz hakkında şöyle söylediği iftirasını yapıyor: “Bu adam savsaklıyor.”
(s: 333) 10- Bütün tarihlerin yazdıklarına göre, Peygamberimiz, başı Hz.
Aişe validemiz’in göğsüne yaslanmış olduğu halde vefat etmiştir. Şeriatî ise
tarihe yalan bir not düşerek bu son hali şöyle anlatıyor:
“Ali, Muhammed’in başını göğsü
üzerine aldı.” (s: 336) Görüldüğü gibi, kitap boyunca Hazret kelimesini
kullanmamakta ısrar ediyor.
Değerli okuyucular! Ali
Şeriatî’nin bir de Hac isimli kitabı var. Bir de ona göz atalım. Kitap, Ejder
Okumuş tarafından tercüme edilmiş. Elimizdeki 2. baskı Şûrâ Yayınları’na ait.
Nisan 2001… 4. sahifede “Yayıncının Notu” olarak şu cümleler göze
çarpıyor: “Bu kitap, Şehid Ali Şeriatî’nin bizzat gözden geçirip ilâveler
yaptığı ve “Öğretmen Şehid Dr. Ali Şeriatî’nin Eserlerini Derleme Bürosu”nun
külliyat arasında yayımladığı Farsça son Hacc baskısının tam çevirisidir.” Demek
ki neymiş? Ali Şeriatî bu kitabı bizzat kendisi gözden geçirmiş. Aşağıda madde
madde verilecek bilgileri lütfen bunu bilerek değerlendiriniz. 1- Daha
başta zehirini kusuyor. Diyor ki: “Ve yine biz, aynı yöntemle, İslâm mezhepleri
arasında bir mukayese yapsak, İslâm dâhilinde bulunan Şia’yı, dinler arasında
İslâm’ı nasıl görüyorsak öyle görürüz.” (s: 2- Şeriatî’nin, Hac
hakkındaki şu ifadesine bilhassa dikkat: “Ve Hacc: Müslümanlar arasında her yıl
tekrar edilen en çirkin, en mantıksız eylem!” (s: 9) Bu söz üzerine biz de
diyoruz ki, bu sözün sahibi en alçak en rezil insan…
3- Müslümanları şöyle suçluyor: “Kur’an’ı yok edememiş
kapatmışlardır. “Kitab”ı “teberrük edici şey” haline getirmişlerdir.” (s:11)
Açıkça, müslümanları Kur’an’ı yok etmek için uğraşmakla suçluyor.
Teberrük/bereketlenmek kötü bir şeymiş gibi, Kur’an’ı teberrük edilen şey
haline getirmekle suçluyor. 4- Bakın hacda tavaf eden Müslümanlara nasıl
hakaret ediyor:
“Yemenliler, saçları perişan ve
pis, gözleri çökmüş, bellerine ip bağlamışlar, her biri mezardan çıkmış tıpkı
bir hortlak gibi. Ve siyahlar; iri, uzun boylu ve kazık gibi, dudaklarını köpük
bürümüş…” (s: 71)
Bu sözler, bir Müslümanın
din kardeşleri hakkında söyleyeceği sözler olamaz. Onların görüntüleri böyle
olsa bile bu ifadeler kullanılamaz. Öbür taraftan hacda, kötülükler görülmez,
gizlenir, iyilikler anlatılır.
5- İmanî bakımdan uygun olmayan öyle benzetmeleri var ki,
aşağıda da göreceğiniz gibi, bu teşbihlerin her biri en hafifinden insanın
imanını sarsar. Yazının fazla uzamaması için bunları kısa değerlendirmelerle
verelim: a- Hacer Vâlidemiz’den câriye diye bahsederek şöyle diyor: “Allah,
Afrikalı siyah bir câriyenin evinde.” (s:49) Allah, -hâşâ- Hz. Hacer’in evindeymiş.
b) “Allah, dünyanın kalbi, varlığın mihveridir.” (s:50) Allah –hâşâ- dünyanın
kalbiymiş. c) “Allah ve insanlar/topluluk bir cihette, bir saftalar.” (s:50)
Allah –hâşâ- insanlarla aynı saftaymış. d) “Allah’ın çevresinde tavaf
yapıyorsun.” (s: 54) Kâbe’ye Allah diyor. Hâşâ! Tavaf Allah’ın çevresinde
yapılıyormuş. e) “Vay be! Bu tevhid …seni Allah’la diz dize oturtuyor.
…Allah’ın benzeri olarak görüyor. “ (s:56) Allah’la diz dize oturmak, Allah’ın
benzeri olmak… Bu benzetmelerin insanı ne hale getireceği ehlince malum.
f) “İlâhî özün, içinde,
Allah’ın ruhu girdaptan doğup başını kaldırıyor. Nereden? Allah’ın elinin sağ
elinin altından.” (s: 59) Altı çizili yerlere dikkat. g) “.. sa’y et. Fakat
çember çizerek değil, çembersel çaba, değirmen eşeğinin sa’yi gibidir, kısır
döngüdür, sonuçta başa dönersin. Böyle bir şey, “abes”, “anlamsız”, içi boş
daire, içeriksiz, hedefsiz: Tıpkı sıfır gibi.” (s: 67)
Sa’y ile tavafı karıştırıyor.
Sa’y istense de zaten çembersel yapılamaz. Değirmen eşeğinin sa’yi gibi diye bir
benzetme yapanın kendisi eşekten aşağı olmaz mı! Kâbe’nin etrafında yapılan
tavafı da sıfır olarak görüyor. h) “Ey insan! “Allah’ın ruhu”! (s:80) Burada
insana, “Allah’ın ruhu!” diye hitap ediyor. i) “Ey hacı, yolun sonunda
Allah seni beklemekte…” (s: 91) Bu söz de sâfî küfrî bir benzetme… j)
Müzdelife’den Mina’ya hareket edecek hacıları, yıkılmaz bir duvara benzettikten
sonra şöyle diyor: “Bu çelik duvarı dünyada yıkabilecek hiçbir güç yoktur.
İbrahim ve Muhammed dahi yıkamaz.” (s: 106)
Görüyor musunuz hâinliği!..
Böyle bir duvarı yıkmayı hedeflese hedeflese ancak kâfirler hedefler. İbrahim
(Aleyhisselâm) ile Peygamberimiz (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem)’i bu çelik
duvarı yıkmak istiyor gibi gösteriyor. Bu çelik duvarı yıkma cürmünü Hz.
İbrahim’e ve Peygamberimiz’e yüklemek ise, olsa olsa imansızlık alâmetidir.
k) “Ki sen, tek bir
“varlık”sın: Kendi “mahiyet”ini kendin yaratmalısın.” (s: 112) Allah’a ait olan
yaratmak kelimesini insana izafe ediyor. l) “Savaş İbrahim’in içinde, Allah’la
İsmail arasında savaş.” (s: 119) Eh, bu artık sapıklığın dik âlâsıdır. m)
“Hâtemül Enbiya dahi kendini korumasaydı sarsılabilir düşebilir, yaptıklarını
heba edebilirdi. O bile şirkten masum değildir!” (s: 129) Değerli okuyucular.
Peygamberler hakkında bu ifade kullanılamaz. Çünkü peygamberler Allah
tarafından korunmakta olup şirke düşmek şöyle dursun sıradan günah işlemekten
bile uzaktırlar. Böyle sözler, ancak imansız ağızlardan çıkar.
6- Ali Şeriatî’nin
cahilliklerine gelince:
a) Haccın başlangıcını
zilhiccenin 9. günü olarak anlatıyor. (s: 79) Halbuki hac, Zilhiccenin 8. günü
başlar.
b) “Âdem doğduğu zaman” (s: 84)
diyor Hazreti Âdem doğmamış, topraktan yaratılmıştır… c) “Hacta ilk hareket
Arafat’tan başlar” (s: 86) diyor. Yanlıştır. Hac Mina’dan başlar.
d) Şeytan taşlamak için
toplanacak taşları şöyle tarif ediyor: “Cevizden daha küçük, fıstıktan daha
büyük” (s: 101) Yanlıştır. Doğrusu şöyle: Nohuttan büyük, fındıktan küçük.
Milyonlarca hacı cevizden küçük
taşlar toplasa Mina’da taş dağı meydana gelir.
f) “Demek Allah için insan
kurban etmek yasak oluyordu. Oysa geçmişte bu, yaygın bir dinî gelenek ve
ibadetti.” (s: 135) Dinî gelenek derken hak dini kastetmektedir. Oysa hak dinde
insan kurban etmek gibi bir gelenek ve ibadet yoktur. g) “Şimdi her şey sona
erdi. Nerede? Mina’da!” (s: 146)
Yanlış. Hac Mina’da bitmez.
Çünkü daha ziyaret tavafı yapılacaktır.
h) “Bugün Zilhiccenin onu.
Kurban Bayramı, Hacc sona erdi.” (s: 146) Yanlıştır. Taşlama devam etmektedir.
i) “Bu üç günde (bayramın üç
günü) Mina bölgesinden dışarı çıkmak yasak! Ka’be’yi tavaf için bile geceleyin
dışarı çıkmaya hakkın yok.” (s: 147) Bu da ancak zır câhillerin düşeceği bir
yanlış. Böyle bir yasak yok.
7- Şeriatî’nin Hac kitabında
bazı mübârek isimler geçiyor. Meselâ: Harun kelimesi 1 defa,
Peygamber kelimesi
(Peygamberimiz kastedilerek) 3 defa, Musa kelimesi 4 defa, Ali kelimesi 5 defa,
Hüseyin kelimesi 6, Hacer kelimesi 9 defa, Muhammed kelimesi 10 defa, Âdem
kelimesi 21 defa, İsmail kelimesi 90 defa, İbrahim kelimesi 131 defa
geçmektedir. Buna rağmen hiç birini “Hazret” kelimesiyle anmıyor. Hiç birinde
“Hazret” kelimesi veya “Aleyhisselâm” da yok…
En Üstte bahsettiğim Hadisin
kaynağı ve aslı KADERLE MÜSLİM’İN AMEL BABINDA
5384 4 ة
قال ن واثل ر ب
ن عام وع ] : ن
ه ب ت عبدالل
سمع ي الل د رض
مسعو ه يقول ه عن : ، ن أمه ي
بط ى ف الشق ظ
بغيره ن وع د م
والسعي . ن
ج م ى ر
فأت ب أصحا ى النب # ه حذيفة ل
ل يقا : ن ل اب ه
بقو فحدث ه عنه ي
الل د رض مسعو . فقال: ر ل بغي ى
رج ف شق كي ؟ عمل قال: ل ت رسو
ى سمع ؟ فإن ن ذلك ب
م أتعج ه الل# يقول: ث ة بع
ن ليل ن وأربعو
ة ثنتا ر بالنطف
ا م إذا ا
وبصره ق سمعه ا وخل
ا فصوره ا ملك
ه إليه اللا وعظامها
ا ولحمه وجلده. م قال ث: م ر أ ب
أذك ا ر يب الملك
، ويكت
ا شاء ك م
ى رب ؟ فيقض أنثى. م ثيقول: ب ،
ويكت ا شاء ك م
ي رب ه فيقض
ب أجل ا ر
يم يقول ك ث المل: ، ا شاء ك
م ي رب ه
فيقض ب رزق ا ر
يب الملك ويكت. م ي ثه ي
يد ة ف ك بالصحيف
ج المل خرو ينقص
ا ك شيئ ى
ذل د عل ف يزي . [م ه مسل
أخرج
.5. (4835)- Amr İbnu Vasıla
anlatıyor: "Abdullah İbnu Mes'ud (radıyallahu anh)'u dinledim. Demişti ki:
"Şakî, annesinin karnında iken şakî olandır. Said de başkasından ibret
alandır." (Bunu işittikten sonra) Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın
ashabından Huzeyfe denen zata uğradı ve İbnu Mes'ud'un söylediğini anlattı ve
sordu:
"Kişi amelsiz nasıl şakî
olur?" Huzeyfe (radıyallahu anh):
"Buna hayret mi ediyorsun?
Ben Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın şöyle söylediğini işittim:
"Nutfenin (rahme
düşmesinden sonra) kırk iki gece geçti mi, Allah ona bir melek gönderir (ve
onun vasıtasıyla) nutfeyi şekillendirir; işitmesini, görmesini, derisini,
etini, kemiğini yaratır. Sonra melek sorar:
"Ey Rabim! Bu erkek mi,
dişi mi?" Rabbin dilediğini hükmeder, melek de yazar. Sonra sorar:
"Ey Rabbim! Eceli
nedir?" Rabbin dilediğini hükmeder, melek de yazar. Tekrar sorar:
"Ey Rabbim! Rızkı
nedir?" Rabbin dilediğini hükmeder, melek de yazar. Sonra melek elinde
sahife olduğu halde çıkar. Artık buna ne bir şey ilave eder ne de
eksiltir."
[Müslim,
Kader 3, (2645).]
Harun kelimesi 1 defa,
Peygamber kelimesi (Peygamberimiz kastedilerek) 3 defa,
Musa kelimesi 4 defa,
Ali kelimesi 5 defa,
Hüseyin kelimesi 6,
Hacer kelimesi 9 defa,
Muhammed kelimesi 10 defa,
Âdem kelimesi 21 defa,
İsmail kelimesi 90 defa,
İbrahim kelimesi 131 defa geçmektedir.
Buna rağmen hiç birini “Hazret” kelimesiyle anmıyor. Hiç birinde “Hazret” kelimesi veya “Aleyhisselâm” da yok…
Peygamber kelimesi (Peygamberimiz kastedilerek) 3 defa,
Musa kelimesi 4 defa,
Ali kelimesi 5 defa,
Hüseyin kelimesi 6,
Hacer kelimesi 9 defa,
Muhammed kelimesi 10 defa,
Âdem kelimesi 21 defa,
İsmail kelimesi 90 defa,
İbrahim kelimesi 131 defa geçmektedir.
Buna rağmen hiç birini “Hazret” kelimesiyle anmıyor. Hiç birinde “Hazret” kelimesi veya “Aleyhisselâm” da yok…
ALİ EREN
Ali şeriati kimdir?
Mumsema Ali Şeriati Kimdir?
Ali Şeriatî Şiî kültür ve medeniyetine mensup bir kimsedir Bazen bir Şiî, Sünnîler tarafından reddedilir, fakat Şiîler tarafından benimsenir, tutulur Şeriatî öyle bir kimsedir ki, onu ne Sünnî, ne de Şiî bir Müslüman benimseyebilir Bundan yirmi beş sene kadar önce Şeriatî’nin meşhur ve hacimli kitabı İslam Şinasî’nin Türkçe tercümesini okurken, bir sayfasında gözlerim fal taşı gibi açılmıştı Yazar aynen şöyle diyordu:
“Allah gerçek bir Janus’tur”
Janus’un mânası nedir? Ansiklopedilere bakınca, bunun iki çehreli bir Roma putunun adı olduğunu öğreniyordunuz
Bir Müslüman Yüce Allah’ı nasıl olur da bir puta benzetebilirdi? Üstelik de “gerçek Janus” diyor Yani tevili mevili yok
Azıcık akaid ve ilmihal bilgisi olan bir Müslüman, Hak Teala hazretlerinin sıfatlarından birinin “Muhalefetün lil-havadis” olduğunu bilir Türkçe mânası: “Yüce Allah yaratılmış, sonradan olmuş hiçbir varlığa benzemez” demektir
Allah’ı bir şeye teşbih etmek küfürdür
Hele O’nu bir puta benzetmek küfrün en katmerlisidir
Allah kemal sıfatlarla sıfatlıdır ve noksan sıfatlardan münezzehtir
Allah’ı bir puta benzeten, hem de bu benzetmede “gerçek” sıfatını kullanarak teşbihi pekiştiren bir zatın bozuk itikatlı olduğunu söylemek için din alimi olmak gerekmez
Şeraitî sırf bu cümlesi ile itikat bakımından çok bozuk bir kimsedir
Onun bu benzetmesinin tevili yoktur
Onu bu konuda savunmanın imkânı da yoktur
Bendeniz bir Sünnî Müslüman olarak kendisini tenkit ediyorum, Şiîlik dünyasında durum nedir? Şiî ulemâsından merhum Ayetullah Mutahharî Şeriatî’yi sert şekilde tenkit etmiştir
Şeriatî’nin İslam Şinasî kitabı yayınlandığında İran’daki, Irak’taki Şiî uleması kitabı eleştirmişlerdi
Çeyrek asırdan beri Türkiye’mizde Ali Şeriatî’nin kitapları tercüme ediliyor ve kendisi büyük bir İslam mücahidi olarak tanıtılıyor
Onun kitapları Türkçe’ye nasıl tercüme ediliyor? Aynen, harfiyen mi, yoksa içinden bazı yerleri çıkartılarak mı? Maalesef ikinci şekilde çevriliyor
Peki “Allah gerçek bir Janus’tur” cümlesini niçin bırakmışlar? Ya farkına varmamışlar, yahut çevirenler de aynı inançtadır
Ali Şeriatî hayranları bizim bu tenkitlerimize şu cevapları veriyor:
- O büyük bir mücahittir
- Savak tarafından şehid edilmiştir
- Hayatını İslam’a adamıştır
Lütfen bu edebiyatı bırakalım da, onun Allah’ı iki suratlı bir Roma putuna benzetmesi zındıklığı üzerinde duralım
Bir Müslümanın birinci vazifesi Allah’a saygılı ve sâdık olmak değil midir?
Yüce Allah, bir puta benzetilmekten elbette hoşnut ve razı olmaz
Allah’ı bir Roma putuna benzeten kimse mücahid değil, zındıktır
Kaldı ki, Şeriatî’nin bir Savak (Şahlık rejiminin istihbarat teşkilâtı) ajanı ve muhbiri olduğuna dair deliller ve iddialar vardır
İran’da Şiî mollalar, din alimleri, ayetullahlar tarafından sert şekilde tenkit edilen bir zatın Türkiye/Müslümanlarına mücahid, İslâm önderi, örnek olarak gösterilmesi gerçekten hayıflanacak bir haldir Ne günlere kaldık!
©Mehmet Şevket Eygi
Ali Şeriatî Şiî kültür ve medeniyetine mensup bir kimsedir Bazen bir Şiî, Sünnîler tarafından reddedilir, fakat Şiîler tarafından benimsenir, tutulur Şeriatî öyle bir kimsedir ki, onu ne Sünnî, ne de Şiî bir Müslüman benimseyebilir Bundan yirmi beş sene kadar önce Şeriatî’nin meşhur ve hacimli kitabı İslam Şinasî’nin Türkçe tercümesini okurken, bir sayfasında gözlerim fal taşı gibi açılmıştı Yazar aynen şöyle diyordu:
“Allah gerçek bir Janus’tur”
Janus’un mânası nedir? Ansiklopedilere bakınca, bunun iki çehreli bir Roma putunun adı olduğunu öğreniyordunuz
Bir Müslüman Yüce Allah’ı nasıl olur da bir puta benzetebilirdi? Üstelik de “gerçek Janus” diyor Yani tevili mevili yok
Azıcık akaid ve ilmihal bilgisi olan bir Müslüman, Hak Teala hazretlerinin sıfatlarından birinin “Muhalefetün lil-havadis” olduğunu bilir Türkçe mânası: “Yüce Allah yaratılmış, sonradan olmuş hiçbir varlığa benzemez” demektir
Allah’ı bir şeye teşbih etmek küfürdür
Hele O’nu bir puta benzetmek küfrün en katmerlisidir
Allah kemal sıfatlarla sıfatlıdır ve noksan sıfatlardan münezzehtir
Allah’ı bir puta benzeten, hem de bu benzetmede “gerçek” sıfatını kullanarak teşbihi pekiştiren bir zatın bozuk itikatlı olduğunu söylemek için din alimi olmak gerekmez
Şeraitî sırf bu cümlesi ile itikat bakımından çok bozuk bir kimsedir
Onun bu benzetmesinin tevili yoktur
Onu bu konuda savunmanın imkânı da yoktur
Bendeniz bir Sünnî Müslüman olarak kendisini tenkit ediyorum, Şiîlik dünyasında durum nedir? Şiî ulemâsından merhum Ayetullah Mutahharî Şeriatî’yi sert şekilde tenkit etmiştir
Şeriatî’nin İslam Şinasî kitabı yayınlandığında İran’daki, Irak’taki Şiî uleması kitabı eleştirmişlerdi
Çeyrek asırdan beri Türkiye’mizde Ali Şeriatî’nin kitapları tercüme ediliyor ve kendisi büyük bir İslam mücahidi olarak tanıtılıyor
Onun kitapları Türkçe’ye nasıl tercüme ediliyor? Aynen, harfiyen mi, yoksa içinden bazı yerleri çıkartılarak mı? Maalesef ikinci şekilde çevriliyor
Peki “Allah gerçek bir Janus’tur” cümlesini niçin bırakmışlar? Ya farkına varmamışlar, yahut çevirenler de aynı inançtadır
Ali Şeriatî hayranları bizim bu tenkitlerimize şu cevapları veriyor:
- O büyük bir mücahittir
- Savak tarafından şehid edilmiştir
- Hayatını İslam’a adamıştır
Lütfen bu edebiyatı bırakalım da, onun Allah’ı iki suratlı bir Roma putuna benzetmesi zındıklığı üzerinde duralım
Bir Müslümanın birinci vazifesi Allah’a saygılı ve sâdık olmak değil midir?
Yüce Allah, bir puta benzetilmekten elbette hoşnut ve razı olmaz
Allah’ı bir Roma putuna benzeten kimse mücahid değil, zındıktır
Kaldı ki, Şeriatî’nin bir Savak (Şahlık rejiminin istihbarat teşkilâtı) ajanı ve muhbiri olduğuna dair deliller ve iddialar vardır
İran’da Şiî mollalar, din alimleri, ayetullahlar tarafından sert şekilde tenkit edilen bir zatın Türkiye/Müslümanlarına mücahid, İslâm önderi, örnek olarak gösterilmesi gerçekten hayıflanacak bir haldir Ne günlere kaldık!
©Mehmet Şevket Eygi
Yorumlar