Mehmet Akif Ersoy Hakkında Dile Getirilmeyenler !!!
admin 20 Ekim 2011 1 Yorum
Mehmet Akif Ersoy’un,
Müslümanların halifesi olan Sultan ikinci Abdülhamid’e, (Korkak, baykuş,
hayvan, merkep, zalim, mel’un, kızıl kâfir… ) gibi çirkin sözler söylediği ve
mason Abduh gibi reform istediği doğru mudur?
CEVAP
Maalesef doğrudur. En kötüsü de, bu duruma tevbe de etmemiştir.
1966 baskılı SAFAHAT isimli kitabında diyor ki:
“Ortalık şöyle fena böyle
müzebzep işler,
Ah o Yıldızdaki baykuş
ölüvermezse eğer” (s. 402)
“Çoktan beridir vardı benim bir
derdim,
Gideyim zalimi ikaz edeyim
isterdim.
Kafes ardında hanımlar gibi
saklıydı Hamid,
Al-i Osmandan bu korkaklık
edilmezdi ümid.” (s. 415)
“Ah efendim o ne hayvan o nasıl
merkepti.” (s. 421)
“Ah efendim o herif yok mu
kızıl kâfirdi.” (s 422)
“Mısırın en muhteşem üstadı
Muhammed Abduh.”
“Çıkarıp gönderelim hâsılı
şeyhim yer yer,
Oradan âlem-i İslama
Cemaleddinler.”
Mezhepsizler isimli kitapta,
Akif için deniyor ki:
Baytar idi. Şiirleri çok
heyecanlıdır. İstiklâl marşını yazmışsa da, Safahat’ta, Allah’a dil uzatmakta,
Müslümanların halifesi ikinci Abdülhamid hanın şanını zedeleyen çok çirkin
iftiralar atmakta, sicilli mason Abduh’u övmekte, onun gibidinde reform istemekte
ve bir çalgıcıyı, çalgısının seslerini ilahi sese benzetmektedir. Ahmed
Davudoğlu hoca, Din tahripçileri kitabında Âkif’in de diğer reformcular gibi,
ilhamı doğrudan doğruya Kur’andan aldığını bildirmektedir.
İstibdat isimli şiirinde
Halife-i müslimine diyor ki: Düşürdün milletin en kahraman evladını ye’se, Ne
mel’unsun ki rahmetler okuttun ruh-i İblis’e.
Bir İslam halifesine mel’un
diyene ne demeli? Şeytana rahmet okutmak tabiri de çok çirkindir. İslam
halifesi için yazdıkları çoktur. Akif, bu çirkin hakaretleri için tevbe
etmemiştir.
Abdülhamid han hazretleri
tahttan indirildikten sonra da yine düşmanlığı bitmemiş, İSTİBDAT şiirini
yazmıştır. Şiirinin başı şöyledir:
Yıkıldın gittin amma ey
mülevves devr-i istibdad,
Bıraktın milletin kalbine çıkmaz
bir mülevves yad.
Mülevves = Kirli, pis demektir. Mülevves yad = Kirli
hatıra demektir. Hâlbuki Rıza Tevfik Bölükbaşı, Süleyman Nazif gibiler tevbe
etmişler ve tevbelerini de dile getirmişlerdi.
Mesela Rıza Tevfik Sultan
Abdülhamid han için diyor ki:
Târihler adını andığı zaman,
Sana hak verecek hey Koca Sultan,Bizdik utanmadan iftira atan, Asrın en siyâsî
pâdişâhına.
Süleyman Nazif de diyor ki:
Pâdişâhım gelmemişken yâda biz,
İşte geldik senden istimdâda
biz,
Öldürürler başlasak feryâda
biz,
Hasret olduk eski istibdâda
biz.
Maalesef Akif’in tevbesini
bildiren bir satırı yoktur. Akif sadece Müslümanların halifesine dil uzatmakla
kalmıyor, o halifenin yaratıcısına yani Allahü teâlâya da saldırıyor:
Ey bunca zamandır bizi tedib
eden Allah,
Ey âlemi islamı ezen,
inleten Allah!
diye başlayan şiirinde (Yeter
artık çektirdiğin cezalar) diyor.
Allah’a böyle nasihat verilir
mi hiç? Allah bize zulüm mü ediyor hâşâ? Herkese layık olduğunu
veriyor. Bunun için, Nahl
suresinin 33. âyet-i kerimesinde bildirildiği gibi, ilim ehli buyuruyor ki:
Hâşâ zulmetmez kuluna Huda’sı,
Herkesin çektiği kendi cezası.
Yine bir şiirinde diyor ki:
Nur istiyoruz, sen bize
yangın gönderiyorsun,
Yandık diyoruz boğmaya
kan gönderiyorsun,
Mademki ey adl-i ilâhi,
yakacaktın, Yaksaydın ya melunları, tuttun bizi yaktın,
Yetmez mi musap olduğumuz
bunca devahi?
Ağzım kurusun yok musun
adl-i ilâhi?
Devahi’ye musap olmak = büyük
belalara uğramak demektir.
Akif özetle demek istiyor ki:
Ya Rabbi, gâvurları yakman
gerekirken Müslümanları yaktın. Bu nasıl ilahi adalet?
Allah’a böyle söyleyenin
elbette ağzı da kurur dili de.
Bu şiirinin sonunda da Allah’a
diyor ki:
Böyle bir şehidin mükâfatı
ancak zaferdir,
Vermezsen ilahi dökülen hunu
hederdir.
Hun, kan demektir. Allah’a öğüt
veriyor, bak zafer vermezsen şehidlerin kanı heder olacak, boşa
gidecek diyor. Zafer olmasa
bile şehidin kanı heder olur mu hiç? Sonra hâşâ Allah bilmiyor mu
bunları?
Vehhabiler, Allah Arş’a istiva
etti ayetinden, hâşâ Arş Allah’ın mekânıdır diyorlar. Akif de, Allah’a
öğüt veriyor, Eğer bu zulümleri
durdurmazsan, Arşın yanar, yani evin başına yıkılır
diyor. Süleyman Nazif’e
başlıklı şiirinde diyor ki:Yakmaz mı bu tufan bu duman gitgide Arş’ı,
Hissiz mi kalır lücce-i rahmet
buna karşı?
Lücce = deniz demektir. Rahmet
denizin niye hissiz kalıyor diyor. Hâşâ Allah’ın hissi mi olur? Allah’ı
da insanlar gibi sanıyor. Allah
Arş’ı çok övüyor, Arş asla Akif’in sözü ile yanmaz.
Firavun ile yüz yüze isimli
şiirinin son satırında, vehhabiler gibi, evliyadan, yatırlardan yardım
istemeye karşı çıkarak diyor
ki:
Bu hakkı ne taştan ne de leşten
istemeli?
Vehhabiler Eshab-ı kiramın
kabirlerindeki taşları söküp kabirlerini dümdüz ettikleri gibi, bu da
yatırdaki zata leş diyor.
Bir de şehitleri överken yine
türbelere çatarak diyor ki:
Hakkın bu veli kulları taş
türbeye girmez.
Yine bir şiirinde diyor ki:
Bu Kur’an inmemiştir, ne fal
bakmak için,
Ne de kabirde okumak için. Kabirde Kur’an okunmaz mı? Tam Vehhabi zihniyeti.
Kabirde okumayı fala bakmakla eş tutuyor.
Akif’in mason Efgani ve mason
Abduh’u öven şiirleri, onlar gibi inkılap (reform) istemesi, onun da
onlar gibi bir reformcu
olduğunu gösteren en bariz delillerdendir.
ASIM isimli çok uzun bir
şiirinin son kısmında diyor ki:
Mısır’ın en muhteşem üstadı
Muhammed Abduh,
Konuşurken neye dairse
Cemaleddinle,
Der ki Tilmizine Afganlı,
Muhammed dinle,
İnkılab istiyorum hem çabucak,
Öne bizler düşüp İslam’ı da
kaldırmazsak,
Nazariye ile bir şeyler olur
zannetme,
O berahini de artık yetişir dinletme.
İnkılab istiyorum ben de, fakat
Abduh gibi.
Berahin, burhan = hüccet, delil
kelimesinin çoğuludur. Teselsülün butlanı demek, her şey bir
sebebe bağlıdır yani her şeyi
bir yaratan vardır, yaratanın da yaratanı vardır şeklindeki silsile
bâtıldır. Bunları reddeden
delilleri bana söyleme diyor. Yani inkılap (reform) isteyen bu reformcu,
dine aykırı konuşuyor.İslam’ı
kaldırmak tabiri de hoş değildir. Yere düşmüş olan Müslümanlardır. İslam
yücedir, yerde
değildir. Yerdeki Müslümanlar
da, İslam’a yapışıp yükselebilirler.
Süleymaniye kürsüsünden isimli
uzun şiirinde Japonları anlatırken diyor ki:
Misyonerler, gece gündüz yeri
devretmedeler,
Ulema, vahy-i ilahiyi mi bilmem
bekler?Herkes bilir ki vahy-i ilahi ancak peygamberlere gelir. Ulema, o kadar
cahil mi de kendilerini
peygamber zannetsin? Ulemaya
böyle çirkin iftira atması, Abduhçu olmasından ileri gelmektedir.
Şiirleri buna benzer hatalarla
doludur.
Resmi için diyor ki:
Dış yüzüm ağardıkça ağarmakta
fakat,
Sormayın iç yüzümün rengini:
Yüzler karası.
Beni kendimden utandırdı şimdi
hakikat,
Bana hiç benzemeyen suretimin
manzarası.O kadar yanlış söz arasında bir de doğru söz söylemiş. Doğru sözüne
ne denir?
Sevenlerinin dili ile Akif
Mezhepsizler kitabından alınan aşağıdaki ifadelerin tamamı mezhepsiz SüleymanC.Oğluna
aittir.
Bu kişi, Meyal dergisinde
diyor ki:
Mehmet Akif hazretlerini
sevişimin birçok sebepleri vardır. En başta Akif, Şeyh Abduh’u, Şeyh
Afganî’yi çok severdi. Onlar
gibi bir inkılap yapmayı arzulardı.
Akif de, Abduh gibi teselsülün
butlanına da muhalifti.
“O berahini de yetişir artık
dinletme” derdi.
Her ne kadar Ahmed Davudoğlu
Hoca ve diğer mukallitler bu ifadeyi küfür saymışlarsa da Selefiyye
yolundakiler daima takdir
etmişlerdir. Akif âlem-i İslam’a Cemaleddinler salarak bir Âsım
nesli meydana getirmek
istiyordu. Bunu Meyaldergisinin başaracağını sanıyorum. Sonra Akif’in
cesaretini hiç kimse inkâr
edemez.
Ne diyor büyük şair:
Nur istiyoruz, sen bize yangın
gönderiyorsun,
Yandık diyoruz boğmaya kan
gönderiyorsun,
Mademki ey adl-i ilâhi,
yakacaktın,
Yaksaydın ya melunları, tuttun
bizi yaktın,
Yetmez mi musap olduğumuz bunca
devahi?
Ağzım kurusun yok musun adl-i
ilâhi?
Şimdiye kadar böyle cesur şair
çıkmamıştır. Kâfirleri yakacağın yerde bizleri yaktın, bu adalete
uygun mudur, yok musun adl-i
ilâhi? gibi sözlerle Akif çok büyümüştür.
Bu büyük sözlere mukallitler
karşı çıkarak diyorlar ki:
“Cenâb-ı Hakk’ın hikmetinden sual
olmaz. Nur isteyene yangın gönderiyorsa demek ki hak etmişler
ki yangın gönderiyor.
Kâfirleri, melunları yakmayıp da Abdulhamid Han’ın düşmanlarını yakmışsa
bunun da bir hikmeti vardır.
Yok musun adl-i ilâhi diye Cenâb-ı Hakka dil uzatmak Akif’ten başka
kimseye nasip olmamıştır. Her
şey adl-i ilâhinin içinde cereyan etmektedir. Bazı gözler bunu
görmüyorsa adl-i ilâhiye hücum
etmek mi gerekir? Var olan adl-i ilâhiye yok musun denir mi?”
İşte mukallitler Akif gibi
büyük bir zatı böyle tenkit ettiler. Hele Davudoğlu bu hususta kitap bile
yazdı. Abduh’u ve onun yolunda
olan Akif’i seven herkes Davudoğlu’na düşman olmalıdır. Akif,
müctehidler
müctehididir. Akif için fukahanın sözü ve kıyası mühim değildir. İcma da mühim
değildir. Hattâ hadîs bile. Akif
için tek kaynak vardı: Kur’an. Akif’in ilham aldığı tek yer Kur’ândı.
Onun için Akif, mukallitleri
kızdıran şu mısraları söylüyordu:
Doğrudan doğruya Kur’andan alıp
ilhamı,
Asrın idrakine söyletmeliyiz
İslam’ı.Zaman sana uymazsa sen zamana uy demiş atalar.
Akif gibi İslam’ı asrın
anlayışına uydurmak lâzımdır.
Akif her ne kadar İslâm
âlimlerinden nakli esas almamışsa da tek ilham aldığı yer Kur’an olduğunu
bildirmişse de onun da bu yolda
üstatları vardı. Bunu şöyle anlatıyordu:
İnkılâp istiyorum ben de, fakat
Abduh gibi…”
(Not: Buraya
kadar olan ifadelerin tamamı reformcu Süleyman C. Oğlu’na aittir.
Yorumlar